17 Temmuz 2014 Perşembe

Kalbimin çarpmadığı aşka, kapıyı çarparım

Dün S'yle dışarı çıktık, 'hadi bi çıkalım bari amele yanığı oluruz' dedik yani. Bu arada S, şu bana 'Sen Sarışını taklit ediyosun' diyen "en yakın arkadaşım". Onunla da yeni iyi olmaya başladık. Benim de içimde kalanlar vardı, ben de söyledim bir bir. Yanı bu konuşma zaten neredeyse sabaha kadar sürdü. Uyuduğumuzda saat altıydı yani. Pardon neredeyse sözünü geri alıyorum. Resmen sabah bitmiş konuşmamız. Öğlen uyanınca bir güzel kahvaltı yaptık(Öğle kahvaltısı da bizim yeni modamız) sonra hazırlanıp dışarı çıktık. Okul başlamadan bedenimi hazırlamam gerek. Ben de bizim evin orda, benim de arkadaşım fitness hocalığı yaptığı spor salonuna gittim, bir güzel kaydımı yaptırdım. Pilates ve fitness.... 48 kilomla zayıflamak için gitmiyorum tabii ki oraya ama sekiz ay boyunca hemen hemen her gün spor yapmışım. Kaslar unutmasın sporu... S'yi de öyle özendirdim ki, benimle gelmeye ikna ettim(hatta annem bile yazılcak. Üç kadın sağlıklı yaşayıp, fitliğimizi koruyacagızz bee yubbi!) Dedim artık düzenli bi program yapalım. Sabah erken kalkalım kahvaltımızı yapalım, starbuckstan taze sıkılmış meyve sularımızı alalım, meyvelerimizi alalım bi güzel sporumuzu yapalım, eve gidelim duşumuzu alalım vs vs... S'nin gözleri parladı. Kulağa mükemmel geliyo tabii de bi de bunun erken kalkabilme durumu var. Uykuya aşık insanlar olarak nasıl olacak acaba bu?
Bu arada söyledim mi S, sevgili yaptı. Duygusuz, çıkar ilişkili bir sevgililik değil o yüzden tam olarak 'yaptı' denmez aslında. Baya baya ilginç bir şekilde tanışıp, aşık olunarak sevgili olunan bir ilişki yani... Ben yokken neler olmuş meğer. Sevgilisi C, pek şeker bir çocukcağız. 22 yaşında terbiyeli, efendi, saygılı bir çocuk(beste anne işte benim adım. Damadım oluyor kendisi haha). Eee tabii S, sevgili yaptı ya bana da lafı atıcak hemen!

+Aslında senin de bir sevgilin olsa... Şöyle sen, sevgilin, ben, C dördümüz takılsak. Çift çift yemeklere gitsek, tatillere çıksak, denize gitsek. :) ;)
-Sevgilim olmadan yapamıyo muyuz? :)
+Çift çift diyorum kızım, sevgilin olmadan çift mi oluyoruz?
-Siz çift oluyosunuz. Yeter bence. :)
+Yok mu şöyle senle ilgilenen hoş bi adam?
-Vaarr..
+Eeeee... Niye şans vermiyosun yaa? :/
-Bişiy hissetmiyorum çünküüü..
+Sonra hissedersin...
-O olmuyo işte bende. Ya ilk görüşte, ya hiç görüşte :D
+Ne biçim kalbin var ya. Bak ne zamandır yalnızsın.
-Yalnız ölücem ben :D


Şu seninde sevdiğin seni sever denklemine hiç denk gelmedim ben. Benim sevmediklerim beni sevdi, benim sevdiklerim sonrasında öğrendim ki adam bile değillerdi. İşte böyle saçmaca denklemler beni yordu. Ben de on dokuzluğumun baharında, hala beyaz atlı prensini bekleyen kadınlar gibiyim. Ama sevmiyorum ben bir şey hissedilmeden başlanılan ilişkiyi. O adamı gördüğümde kalbim çarpacak arkadaş. Başka oluru yok!
En son istanbulda H.T'in konserine gitmiştim. Orda şu oyuncu kirli sakallı bi adam var ya... Hatta dizisi vardı. Hatta ben bu adama Saraylı Adam diyim... İşte o vardi. Böyle ben Giresunlu, Sırık ve Kıvırcıkla deli gibi dans ediyorum, şarkılara eşlik ediyorum falan baktım bu bana bakıyo. Ama beyimiz cool tabiii. Sigara değil, puro içiyor. Bira değil, viski. Bir elinde viski, bir elinde puro o loş ışıklar arasında bana bakmaya çalışıyo. Böyle bir manzara beni resmen gece yatağına götürecekmiş gibi anlaşılıyor ama napıyım ortam öyleydi. Sonrasında konuştuğumuzda adamda gram öyle bir niyet olmadığını anladım. Zaten sonra bizim kızlarla konuşurken tiyatro okuduğumu duydu. Hatta duyar duymaz şöyle bi dönüpte baktı. Heralde sonra konuşmaya karar verdi, orayı tam bilemiyorum... Merdivenlerden yukarı çıkıyodum. Saraylı Adam da heralde çişe gitcekti, o da aşağı iniyodu. Gözlerimin içine belki iki, üç saniye bakmıştır. E bende bakıyorum tabii. Ki ben bu adamı hiç takmazdım. Bizim kızlar dizisini kaçırmaz, ölür biterlerdi bunun için... ben; 'abartmayın ya, o kadar da iyi değil' derdim. Allah beni taş edebilirmiş anladım ki. Adam televizyondan kat daha kat yakışıklı ve karizmatik. Zaten öyle genç delikanlı yaşlarını çoktan geçmiş. Otuzlarının başında, bildiğin olgun, efendi bir adam yani... Neyse bu bana bakıyo, ben buna. Sonra gülümsedi. Ne, gülümsedi miii?

-Önümüzde dans eden kızlardan biri tiyatrocuymuşta haberimiz yokmuş. :)
+Hehe evet tiyatro okuyorum :) (dedim ve bön bön adamın suratına baktım. Tiyatro okuyorum ne demek ya? Ne demek yani? Sanki kendi kendime tiyatro okuyorum. Çocuk resmen konuşmaya çalışmış ben konuşmayı başlamadan bitirdim. Alkış bana)
-Süpermiiiş :) (Yani bu söze başka ne denirdi ki!)

O gülümsedi, ben yarım ağız gülümsedim... Ve gitti! Valla gitti. Fazla bile katlandı. Allahım bir aşk hayatımda böyle başlamadan son buldu. Bu konuşmadan sonra bakmaya devam etti ama konuşmadı da... Bir daha da onu görmedim zaten.

Daha öncesinden de Alkım da kitap reyonlarına bakıyorum. Yanımda bi adam kitap bakıyo... Eline aldığı kitapta benim okuyup, baya beğendiğim bir psikolojik kitaptı söylemek istedim "O kitabı okudum. Çok güzeldir. Tavsiye ederim"

+Bakıyorum öyle ama teşekkürler. Güzele benziyo. Ben de sizin elinizdekini okudum, tavsiye ederim :)
-Benim de ilgimi çekti, alıcam sanırım :)
+Psikolojik kitaplara ilginiz var sanırım?
-Yani... :) Evet. Psikolojik kitaplar çok okurum.
+Hayret pek öyle psikolojik kitaplar okuyan biri gibi değilsiniz de? :) (Laf mı soktu bu şimdi? Ne demek ya?)
-Aslında ben o... ('Aslında ben oyunculuk okuyorum. Bölümüme de oldukça faydası var diye düşünüyorum' diyecektim ki 'o..' dedim ve telefonum çaldı. G'ye kırk saat laf anlatana kadar çocuk gitmişti. Sonra öğrendim ki o çocukta oyuncuymuş. Sihirli mihirli bi dizi vardı. Sırlı falan... Orda oynamış ve bizim Bus bu çocua hayranmış. Bus yüzünden, sırf ona hayran diye çocuğu takip bile ettik yani. Oyunculuk okuyorum ve oyuncuyu takip ediyorum yani, fiyaskoya bak. O akşamda çocuk bana gülümsedi. Peşindeyim sanmamıştır inşallah! O kim ki ya ben onun peşinde koşucam. Ne peşinden koşması yani... Ben onun arkasından koşan Bus'un peşinden koştum. Bir bilse...!
Sonra Beşiktasta bir biraver de gördüm onu. Telefonla konuşuyodum, kafamı çevirdim dibimdeki biraver'e masa da başını kaldırmış, gözleri fal taşı gibi olmuş bana bakıyodu... Kaşları kalkmış falan. Kesin tanıdı yaaa.. :/ Neyse işte onu da bir daha görmedim. Şuan bi dizisi var yine bi sarışınla baş rolde. Allllaaam nedir bu benim sarışınlardan çektiğimmm.

S'yle D&R'ye girdik. Öyle kitaplara, filmlere falan bakıyoruz. Eğlenmek için öyle, vakit geçsin diye kitap alıcam dedim. Renkli renkli, kapakların olduğu rafa geldim. Birini aldım. S, elinde pembiş bi kitapla geldi.
Bence bunu alalım sana dedi kitabı elime tutuşturdu. Bi baktım kitaba ismi S*İKTİRGİTLİ AŞKLAR. Aynen böyle i'sinde yıldız var yani. Yılzdız mıldız kurmuş ama içinde ana avrat maşallah. Evet, içini bildiğime göre aldığımı anladınız. Hayır yani carladım o kadar 'benim böyle kitaplara ihtiyacım mı var yeaaa. Ne demek yani... laf mı soktun sen bana' falan filan derken. 'Ya bak bu kadında aşkta talihsiz moralin düzelir" dedi bi de. Hayır niye moralim bozuk olsun benim. Hayatımda bi adam yok diye intihar edeyim oldu olcak! 'Moralim bozuk falan değil benim yaa!' dedim ve kitabı aldım. Yeni başladım. Daha on sayfa anca olmuştur. Kadın ilk aşkını anlatıyo böyle falan... İyi halt ediyo!


Öyle kolay değil bu işleeeerrr... !

Google'a sorarsan ölürsün!

Evet sevgili izleyiciler(daha doğrusu okuyucular) uzun hatta coook uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım ama siz yine fazla ümitlenmeyin. Benim ne zaman gideceğim yine belli olmaz. Çokta gizemli kadınımdır ayıptır söylemesi haha. Eeeee? Yaz geldi yahu! Deniz, kum, güneş, sınırsız dondurma ve köküne kadar dinlenmek... Yooo hiç biri! hiç biri! En azından bana. Nasıl kaderim varsa geçen yaz gram denize giremeden yazı geçirmek zorunda kalmıştım. Anlaşılan hala lanet devam ediyo. Haziran'ın başı gibi yine evime, Kuşadasına, Ada'ya geldim ama ne gelmek, ne gelmek. Kan revan içinde. Tabii uçakta bir siyasi saldırıya uğrayıp, ağır yaralanmadım ama öylesi olsa nasıl olur düşünmekteyim. Bir insanın çişinden kan gelmesi nedir yahu? Nasıl bir hastalıktır, elle tutulur yanı yok resmen. Google'a da yazdım bunu... Hay yazmaz olaydım. Bana mesane kanserisin, üç aylık ömrün kaldı demediği kaldı. Zaten ne zaman bir hastalığı google'da aratsan hep en kötüsünü gösterir önce. Sonra da dalga geçermiş gibi, üzülme diye başka basit hastalıklarında belirtisi olabileceğini söyler. Ölmeden insanı öldürür şu googl'e. Neyse ki ne kansermişim, ne üç aylık ömrüm kalmış. İdrar yolu enfeksyonuymuşum meğer. Basit bi hastalıkta değil maalesef ama en azından şu an için ölüm tehlikem yok. Ben ultrasonda gördüğüm o kitleyi tümör olarak adlandırmıştım oysa... tövbe yarabbi!

Harbi lanetliyim galiba ben yaaa!

İşte bu olanlar dolayısıyla bir süre denize ve havuza girmem yasaklandı! 'Yasaklar çiğnenmek için ben gidiyom yeaaa' diye cup denize, havuza da gidemiyosun, o korku fena sarıyo insanın içini. İki hafta ölür müyüm korkusu yaşamışım yani boru değil!
Ama azmin sonu başarı olacak millet, yazın bunu. Ben bu yaz geçmeden denize de gircem, havuza da! Herkesten çok ben girmeliyim ya, geçen yaz da girmedim ben denize havuza. Ühüüüüü!

Birde tatil istiyorum(evet çok şey istiyorum ama napiyim yeaa).Şöyle Bodrum olur, Çeşme olur falan olsun yani. Olmalı!