7 Ağustos 2013 Çarşamba

Sanki sigarayı bedenimde söndürüyorlardı. Öyle bir acıydı işte yaşadığım

Yıllarca süren ilişkilerin bitişleri çok b*ktan olur. Onca sene birlikte olduğun, birlikte güldüğün, birlikte ağladığın, birlikte saçmaladığın, her bir b*kunu bildiğin ve senin de her b*kunu bilen kadın/adam'dan ayrıldığın anda böyle İstanbul boğazından atlamaya kalkışmışsın da atlayamıyorsun gibi saçma sapan bir boşluk yaşarsın. Ya da ne bileyim bir romantik komedi filminden çıkmışsın da rol arkadaşın birden ortadan kaybolmuş ve sen aniden bir dram filmine tek başına geçiş yapmışsın gibi. Baksana ben de nasıl tasvirler yapıyorum ayrılıkla ilgili. Bir gün uzun soluklu bir ilişkiden çıkarsan bana gelebilirsin yani. Melankolik, garip ama şefkatli ve anlayışlı bir Güzin abla edasıyla, sen böyle sigaranı tüttürüp, yarım yamalak aldığın nefeslerle "Çok sevdim be. Hayatımı s*kti ama çok sevdim" derken ben de oturur dinlerim seni. 
Untitled | via Tumblr
Yeri gelmişken şu uzun soluklu ilişkilerin parantezini açmak gerek, değil mi ama?
•Ortak zevklerinin olduğu...
•Bir birinize anlayışlı olduğunuz...
•Sorumluluklarınızın olduğu ve bu sorumluluklarınızın farkında olduğunuz...
•Birlikte bir şeyler paylaştığın ve yeri gelip tartışabildiğin, yeri gelip sohbet edip fikir alışverişinde bulunduğun...
•Ortak çevrenizin olduğu... 
•Ortak arkadaşlarınızın olduğu...
•İkinizin de kendisine özel bir hayatı olduğunun farkında olup, saygı duymak ama bu hayatın içinde birlikte olmayı da başarabilmek...
*En önemlisi de güvendiğin ve aşık olduğun gayet iyi giden bir ilişki.
İşte tüm bu maddeleri barındıran bir ilişkin gün gelip bitiyor ve sende sokakta kalmış bir kedi yavrusu gibi bir yalnızlık yaşıyorsun. "Ulan biz ne kadar mükemmeldik" diye düşünüyorsun, ağlıyorsun, zırlıyorsun, içiyorsun- s*çıyorsun. Gerçi bunun öncesinde bir şoka giriyorsun, başta hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edip arkadaşlarınla gülüp eğleniyorsun, zaman nasıl geçiyor anlamıyorsun. Hele de yoğun bir insansan ohooo aklına bile gelmiyor belki de. Ama sonra ayrılık 'dank!' edince affedersin ama  g*te geliyorsun, farkında değilsin. İşte o dank etme sendromundan sonra ayrı ayrı sendromlar yaşıyorsun. Boşluk: başkalarıyla mutlu olma arayışı. Zaten uzun süre birlikte olduğun insana kendini ait hissedersin. Ona mecbursun gibi, onsuz nefes alamayacak gibi. Biterse, ölürsün gibi hissedersin. Kabız olmak gibi bir şeydir ayrılıkta yaşadığın. İçinde çok şey vardır, bunlar canını acıtır ama atamazsın bir türlü, kurtulamazsın. B*k gibi bir histir anlayacağın, tarifi yok.

Farkılı bakış açıları:
Yemek yaptığım bir adamı asla unutmam

yay ^_^ | via FacebookBenlik bir durum yokken orta da, hemen not geçmek istiyorum; Bir çok insanın, söylenenin aksine -özellikle de kızların- yemeği sevdiğini biliyorum. Yahu ne kadar da "ben diyetteyim, yok yemem" deseler de yemeği sevdiklerini değiştirmez bu durum yani. Nereden mi biliyorum, çünkü ben de şuan öyleyim. Neyse. Yemeği seven bireyler olarak -kaldı ki Türk insanı zaten boğaza düşkündür- bu yeme hali hayatımızın içine de işledi aslında, farkında değiliz. Bu yüzden ki sevdiğinle birlikte bir şeyler paylaşmak, oturup sohbet etmek, güzel anlar yaşamak dışında aslında sevdiğinle birlikte bir şeyler yemek kısmı da dikkate alınmalı. Hatta ki 'sevdiğinle yemek yapmak' kısmı. Yemeği seviyorum, yemek yapmayı seviyorum, bir de sevdiğim bir adam var... Eee, neden birlikte yemek yapmayayım ki? Yeme de, yanında yat, denir bu işe. Bunu hiç bir zaman inkar etmemişimdir: Yemeği seven bir insanım. Her tadı da tatmak isterim, her yemeği de yapmak isterim, o ayrı. (Laf arasında ben de gayet güzel yemek yaparım. Özellikle ekşiler ve mezeler kategorisinde oldukça iyiyimdir) Düşünsene sevgilinle birlikte mis kokulu kekler, sıcacık çikolatalı kurabiyeler pişiriyorsun. Sen süt, un ve yumurta malzemelerini hazırlıyorsun, sevdiğin adam bunları çırpıyor, sen de diğer malzemeleri hazırlıyorsun. Sonra pişiriyorsunuz ve onlar pişerken kokulusundan bir çay içip hoş bir sohbete oturuyorsunuz ve kekler, kurabiyeler piştiğinde bir birinize tatlı ve anlamlı bakışlarla gülümseyip afiyetle yiyorsunuz. Sizin eseriniz... Bebek gibi. Tamam, bebek biraz saçma, hatta çok saçma bir örnekti ama birlikte yaptığınız, ve bu sırada beraber paylaştığınız bir şey var sonuçta ortada. 
Şahsen sevdiğim ve birlikte bir şeyler yaptığım adamı -hele ki yemek yaptığım adamı- unutmam biraz zor görünüyor. Kim unutur ki, değil mi ama?


Bitti ya, "ben özgürüm artık" dedim. "Hafifledim, huzura kavuştum" dedim. Sonra bir sigara yaktım ve dedim ki; "Nerdesin? B*k gibiyim ben. Başka adamlar istiyor beni, mutlu ediyorlar da aslında... Ama hiç biri senin gibi değil. Olmuyor. Olur mu peki? Olmasın da. Bak kendimle kavga ediyorum yine. Nasıl alışcam, nasıl unutcam, nasıl devam edicem hayatıma. Senin içinde olduğun, sonra çıktığın hayatıma? Sensiz, bizsiz. Çok b*ktan bir şey yaşıyorum, yaşıyor muşum da anca fark ettim. Sende bu b*ktanlığı yaşıyor musun? Yaşa zaten. Biz her şeyi birlikte yapardık. Ayrılığı da birlikte yaşıcaz, o kadar! Ben anlamam, sende acı çek, kabız olmuşsun gibi acısın canın"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder