Bu Kızıl bana "sen bilgisayarda takıl" dedi içeri gitti. Kapı kapanma sesini de duydum benim gözler oldu sana fal taşı! Ama nasıl sıkılıyorum. Cips kırıntılarını yiyip, bardak bardak kola içiyorum sıkıntıdan.
Sonra facebook'ta gezerken o zamanlar hiç tahmin etmeyeceğim şeylere yaşamama neden olan M'nin profiline denk geliyorum. Profile bi baktım, benim ilk aşkım C'nin fotokopisi resmen. C zamanın da ben tam bir Leyla yani, o derece. Ölüp bitiyorum adamın aşkından. Eee ilk aşk bu, boru değil.
NEYMİŞ, AŞKIN GÖZÜ KÖRMÜŞ.
Neyse bunun fotorafını beğenir beğenmez selam melam falan yazıyo bu bana. Meğersem bu da benim okulum olduğu şehirde, yani Aydın da yaşıyormuş, orda okuyormuşta bilmem ne. Hatta biz bununla bi keresinde aynı ortama bile gelmişiz. E salak kız o zaman neden C'ye benzediğini o an fark etmedin, derseniz. C'den gözüm kimseyi görmüyo ki.
AŞKIN GÖZÜ KÖR!
Neyse ben bundan hoşlanıyo gibiyim falan ama C'ye benzemesi yani tek olay. C'de o zamanın mazisi. Çünkü C'de sene 2009. Bu M, bana bir ilgi bir ilgi falan, annem de bana takılıyo 'ben seni M'ye vercem' falan diye. M'nin bu ilgisi hoşuma gitmiyo mu? Gidiyo. Çünkü aşık olduğum ikinci adam tam bi hödük, geçen yazımda bahsettiğim bakıp, kısmanmaktan ileri gitmeyen bi ilgi gösteriyo bana. Ben de her defasında bu sefer unutucam hırsımı yaşıyorum tabii o aralar. Hah M de o an karşıma çıkıyo zaten.
Ama o kadar eğlenceli ve kafalarımız uyuyo ki yani anlatamam. Ortak yemeğimiz patates kızartması oluyo o derece. (Bir birimize patetes yemekleri tarifleri veriyodukta). Yaşamayı seven, pozitif, alışverişi seven bi erkek var yani karşımda. Alışveriş diyorum alooooo! Tek kötü yanı deli gibi kumar oynuyodu.
Biz bi gün bunla telefonda konuşuyoruz falan, geyik yapıyoruz. Tek hatırladığım "Kapatırım bak telefonu suratına" demem. Tabii o da geyiğine. O da bunu biliyo ama "Kapat" dedi. Kapattım.
Sonuç: Bir ay bundan ses seda çıkmadı. Bir ay boyunca o telefon çalmadı.
Bir ay sonra bi mesaj aldım: "Telefonumu tamire vermiştim" mi ona benzer bi mesaj alıyorum. O telefon kafanda patlasın, yalandan burnun uzasın üstüne kuşlar pislesin ben ne diyim. İnsan yalan söyler, bu kadar salak bi yalan söyleyemez heralde. Telefon bi ay tamirde mi kalırmış ya? Hadi kaldı, senin hiç mi telefonla işin olmadı, diyemedim. Hepsini içimden saydırdım durdum.
Sonra benle hiç bir şey olmamış gibi konuşmaya başladı falan. Tabii benim kat sayım yükseldi. Ey mi yaman beymi yaman, diye ben de aynı şekilde davrandım ama hiç benimle ilgilenen bu değilmiş gibi davranıyo yani. Eski sevgilisinden bahsetti, onu da dinledim. Bu da o sıralar sınava ikinci defa hazırlanıyodu. Bana da seni çalıştırırm falan diyodu.
Ama ben de fark ettim ki; ben bu adam'dan kısa bi süre etkilenmişim, geçmiş- gitmiş. Boşluk gibi bir şeymiş yani. Eskiden mesaj attığında sevinirdim ama artık bir gün boyunca o mesaja bakmıyorum, okumuyorum falan.
Okullar açıldı bir süre konuşmadık. Ses seda yok bundan. Ben de ne yalan söyliyim hiçte konuşma gereği duymadım. Sonra bu bi gün beni aradı. İzmirde, Dokuz Eylül'ü kazanmış. Geçmiş zaman valla bölümünü hiç hatırlamıyorum. Tebrik ederim falan derken biz baya baya tekrar konuşmaya başladık. Ama flört'ün f si yok yani. En azından bende. N'apıyo, ne ediyo her şeyini biliyorum çünkü sürekli bi haber vermeler falan.
Ama bu bi tuhaflaşmaya başladı. Her gün içiyo, saçma salak konuşuyo falan ben de n'olduğunu anlamıyorum tabii. Ailesiyle arası bozulmuş, kafa dağıtmaya ihtiyacı varmış falan.
"Ya iyi de sen neden böyle dengesizsin. Bi öylesin, bi böyle. Anında bam başka birine dönüşuyosun?" dedim. Vallahi de dedim billahi de. Ve o enteresan bi biçimde ne şaşırdı, ne yadırgadı, ne diyo lan bu kız dedi.
"Ben de bilmiyorum. Bipolar var bende ondandır" dedi.
O anda ne olduğuna dair zerre bi fikrim olmayan bu hastalığı araştırmaya başladım. Araştırdıkça, resmen parçaları birleştiriyorum. Bilmeyenler için söylüyorum; çok b.ktan bi hastalık. Bir dönem çok mutlu, çok pozitif, lay lay lom hayat bana güzel hallerindeyken.... Bir dönem tam tersine depresif ruh hali, mutsuzluk, içe kapanma, hatta intihara teşebbüse kadar giden durumları var. Yani M'nin o bir mutlu, bir mutsuz halleri ondanmış. Hani yazının ortalarında kumar oynuyo ve alışverişe bayılıyo dedim ya size.... Meğersem bu hastalığın mani yani mutluluk atağındayken sergilediği belirtilermiş. Ben de nerden bilicem, bu adam insan üstü falan diyodum. Gram bi şeyi kafaya takmıyo ama, sinirlerini aldırmış gibiydi resmen. Ama o telefon olayından önceki aksi tavırlarının da nedenini çözmüş oldum. Çünkü bu hastalığın depresif döneminde de bunların tam tersi oluyomuş.
Ben düşündükçe, düşündüm, düşündüm. Hastalıklara karşı zaafım var ya benim. Hele psikolojik olanlara. Hatta bir psikolojik gerilim filminin etkisinde kalırsam bile, yandınız yani. Ahaha yok be kimseyi kesmem tabii ki de o karakterin hastalığını inciğine cinciğine kadar araştırırm yani. Ve kahretsin ki börek yapılabilcek yufka bi yüreğe sahibim. Dayanamıyorum yahu hasta insanlara. Acımak gibi falan değil de, ne bileyim....
Ben bunu bildiğim için hiç bir şeye ses çıkarmıyorum, en ufak şeyde hakaret ediyo susuyorum falan. Çünkü bilerek yapmıyor yani, hasta!
Bir kaç ay sonra benimde tam ağlamaktan helak olduğum bi zamanda arıyo. Anlatıyorum falan.
"Bekle beni almaya geliyorum" falan diyo. Neyse biz bunla konuşuyoruz, dertleşiyoruz. O da bunalım takılıyomuş zaten. Hah, iki depresyonlu yanyana yani!!
Ama ben tekrardan anlıyorum ki M benim çok yakın arkadaşım yani. Başka türlü hiç bir şey hissetmiyorum. Bu bana moral veriyo, ben buna derken "İyi ki seni tanıdım" diye elimi tuttu. Ben de mutluyum onu tanıdığıma. Bir yıldır arkadaşım yani. Gülümsüyorum falan dönüyorum yurduma. O günden sonra bu bana eskisinden bile daha yakın.
"Elimi kestim yara bandı arıyodum çekmece de" dedim. Allllllaaaahhhhh sanırsın sekizinci kattan düştüm. Yok hastaneye gidelim, yok sen kesin derin kesmişsindir dikiş atılması gerekir, yok ben burda kafayı yerim falan derken o konuşuyo ben çıldırıyorum ama. "Benim elim ya sana noluyo? Sakin olsana kalpten gitcen şimdi" diye bağarmak istiyorum resmen. Bu arada ben bunun hastalığını öğrendikten sonra onu iyileştirmek için kendimi paraladığımı anlatmış mıydım? Anlatmadıysam da artık biliyorsunuz. Tamamen yufka yüreğimden dolayı giriştiğim bu eylem elimde patladı, az sonra anlayacaksınız zaten. Hayır bana n'oluyosa annesi, babası iyileştirememiş (çünkü ailesiyle hep kavga edip o ilaçları on beş yaşından beri içmemiş. Hastalığının teşhisi on beş yaşında başlamış bu arada. Ve o adam o zamanlar yirmi yaşındaydı, neyse)
Bu bana bir gün bana aşık olduğunu söyledi. Allahım bana bakar mısınız, ben hastalıktan kaynaklanıyodur diye ciddiye almadım yani. Ama ben seni arkadaş olarak görüyorum da, sen çok iyi bi arkadaşsında falan geveledim. Bi de aşık olduğum adamı özlediğimi söyledim. Bak baaak adiliğe bak! Ama benim tek düşüncem sevdiğim biri olduğunu bilirse vaz geçer, zaten o da gerçekten aşık değil zamanla anlar düşüncesiydi. Allah düşüncelerimi de kahretsin! O arkamdan öyle acılı acılı bakıyo, ben de olayı dramatize etmiyim diye " Hadi erik alalım" diye manavın birine giriyorum yani, o derece. Hayır, bu yüzden arkadaşlığımı bitirsem tam adilik. E birde hasta yani, yapamam.
Tekrarlıyorum: Hastaa!
Bir gün bi arkadaşın evinde oturuyoruz. Oyun falan oynuyoruz galiba. O günü unutmam mümkün değil zaten. Ben kolaları, cipsleri doldurmaya mutfağa gittim, içerde bizim arkadaşlar oyuna devam ediyo. Bu geldi, o kadar sevdiğim biri var diyorum adam bana mısın demiyo. O anda tuttu elimi "benim sevgilim ol" diye tutturdu. "Yok" diyorum "ben seni arkadaşım olarak görüyorum" diyorum ama zamanla seversin'e falan getiriyo olayı. Ben de bi sinirlendim "ya tamam ben gidiyorum" dedim aldım çantamı gidiyorum. Baktım bu ağlamaya başladı. Ama nasıl ağlamak. Millet n'oldu falan diye toplandı. (Millet dediğimde M'nin bi kankası, bide onun sevgilisi. Çift çift mişiz gibi duruyo biliyorum ama alakamız yok.) Neyse bu ağladıkça ben kötü oluyorum tabii. Allahım ben n'aptım ki bu adama bana bu kadar bağlandı? İçim parçalandı resmen. O vakit acımaya başladım. Resmen sevgili olsam mı ya acaba, diye bile düşündüm ama yapamam ben yani. Aşık olmadığım bi adamla hayatta çıkamam. Sırf acıdığımdan, mutlu olsun diye?? Bi de dengesiz bu valla. Bir ay içinde yaşlandırır bu adam beni. Hemen düşüncelerimden sıyrılıp ikna etmeye çalıştım.
Yok, sakin olur musun, gel oturup konuşalım, bak beni de üzüyosun falan derken bu sustu. Ama sevgili olmadık tabii.
Ertesi gün bizim M'nin kankasından bi mesaj aldım. Fotoraflarıma bakıp ağlarken, birden bıçağı eline almış.
Yaşadığım şoku siz düşünün. Ama düşünmeden edemedim; benim bu adamda fotorafımın işi ne ya?, dedim bastım gittim M'nin kankası D'ye. Akşam saat beş buçuğa falan geliyo.
Bu elinde bıçak, "ben sensiz yaşayamam, kimse senin kadar değer vermedi bana, kimse senin kadar ilgilenmedi"
Benim ilgim başıma bela olmuştu işte. Sustum bir şey diyemedim. Tek dileğim o bıçağı elinden bırakmasıydı o an. Çünkü resmen çıldırmış gibiydi. Ağlamaktan gözleri kıp kırmızı olmuş, daha da ağlıyordu. Öyle bir vicdan azabı çektim ki size anlatamam. Ben de ağlamaya başladım. D, beni mi sakinleştirsin, M'ye mi dur desin şaşırdı. İçimde ne varsa söyledim heralde o an.
"M, sen harika bi insansın gerçekten. İlk tanıştığımız anlarda kısa süre bi etkilenmem oldu ama bu öyle sandığın gibi bi şey değildi. İyi ol, hastalığın geçsin diye çok çabaladım, çok ilgilendim ama bi arkadaş, bi dost, sana değer veren biri gibiydi bu. Lütfen yapma. Bak lanet olsun hepsi için özür dilerim"
Sustu. Ama nasıl bir susmak. Kas katı kesildi resmen. Sanki az önce yalvar yakar ağlayan o değilmiş gibi, sanki hiç eline bıçağı alıp kendine saplamaya kalkışmamış gibi durdu ve elinden bıçağı bıraktı.
"Git burdan" dedi.
"Lütfen, bak gerçekten böyle-" Sözümü tamamlama izin vermeden tekrar gitmemi söyledi. Aldım çantamı çıktım ve o kapıdan çıktığımın üzerinden iki ay geçti.
Yazın canlı müziğe gittiğimiz bir akşam telefon çaldı. Arayan oydu. Açtım ama inan korka korka. Fark ettim ki; değer verdiğimden, iyi olsun dediğimden, yaptığım her şey bir süre sonra beni korkutmaya başlamıştı. Bu telefonda ağlıyo yine. Eskisi kadar üzülemiyordum. Sadistleştim mi, nedenini bilmiyorum. Ama artık doğal geliyordu belki bu olanlar.
"Sen çok mükemmel bi insansın. Senin yaptığını kimse yapmazdı. Beni sevmemene rağmen, seni sevdiğimi bile bile yanımda kaldın, destek oldun her konuda. Bense adi bi adamım, sana neler yaşattım. Meleksin sen. Benim meleğim... Umarım hayat karşına hep en güzel şeyleri çıkarır, çok mutlu ve başarılı olursun. Senin benim için çabalarını boşa çıkarmıcam. Bu gün doktora gittim, ilaçlarımı yeniden yazdırdım. Düzenli olarak ilaçlarımı alıcam artık, hayatımı da düzene sokuyorum yavaş yavaş. Okula tekar gitmeye başladım mesela. Yani bil ki boşa çabalamadın. Her şey ama her şey için teşekkürler. İyi ki seni tanıdım. Sen bu hayatta karşılaştığım en eşssiz insansın. Kendine iyi bak"
Kötü oldum ne yalan söyliyim. Hem de baya bi kötü. Çünkü hem ağlıyo, hem arada gülmeye çalışır gibi burnunu çekip konuşuyo, hem de bir yandan içiyo yani, belli. Aşık olduğum adam bile bana bunları yapmamıştı ki. İşte kader: senin kalbin başkası için atar, başkasının kalbi sana atar!
"Sende"dedim onca laftan sonra. Neden bir tek bunu dedim bilmiyorum, çıkıvermişti işte ağzımdan. Ama M, o an arkadaş olarakta hayatımdan çıkmıştı buna emindim.
Daha sonra D'de bana haber verdi. Gerçekten M ilaçlarını almaya ve okula düzenli gitmeye başlamış. Notlarını de epey yükseltmiş. Artık çok fazla da içmiyormuş. Bunu duyunca çok ama çok sevindim. Yirmilerinde gencecik bi gencin silinip gitmemesine sevindim, hep yanımda olan arkadaşımın hayata tutunmasına sevindim. Kısacası sevindim de sevindim.
Bu arada M'nin şu eski sevgilisiye ilgili detayı da öğrendim: Bunlar komşularmış, aşık olup çıkmaya başlıyolar. Kız buna deli divane, bu da kıza- ama bizim M'nin hastalığının baş gösterdiği zamanlar.... Kıza sevgisini gösteremiyo, ilgilenmiyo, kavga çıkartıyo ama sonra tekrar geri dönüyo falan filan derken bu kıza "Seni hiç sevmedim, öylesine çıktım, tatlı kızsın severim belki diye. Ama yok, sevemedim güzelim. Kusura bakma tam tersi de baya soğudum" diyo. Tabii bunu tahmin edersiniz depresif atağında yapıyo. Kız da bunu haliyle terk ediyo. M, sonra yalvar yakar olsa da, kız reddediyo ve başka biriyle çıktığını söylüyo. Öyle ki yaklaşık üç sene bu kızı unutamıyo M, her gördüğünde hep acı çekiyo falan. Hatta bu M'nin ilk intihara kalkışması da değilmiş. Bir gün bu kızla sevgilisini görüyo Bulvar'ın ortasında el ele. Kız tabii gayet mutlu. Üstünden üç yıl geçmiş yani, kızın olanları unutması gayet doğal. Unutmasa sorun vardır. Ama M, o gece ilaçla inhiharın eşiğinden dönüyo. Tabii ailesi hastalığın bunalımı sanıyo. Bende bana çabuk bağlanma durumunu da bu hikayeden anlıyorum tabii
Sonra ne mi oldu? En son bu yaz "Naber?" diye bi mesaj attı. Tam benim konservatuvar sınavları döneminde.
-Naber
-İyi sen?
-İyi bende. Napıyosun, okulu n'aptın?
-İstanbula geldim. Tiyatro sınavına hazırlanıyorum işte.
-Ne güzel, sevindim senin adına. İnşallah kazanırsın.
-Teşekkürler.
-Eee İstanbul nasıl?
-Güzel.
-Bende İzmirdeyim işte...
(Görüldü 01:40 - 14 Temmuz 2013)